Ekip: Başlangıç Grubu
Tarih: 22.11.2003
Yazan: Mert Karaçim
Bölge: Yalova Çınarcık
Otobüs planlandığı gibi 21 Kasım Cuma gecesi 22.00’de YTU alt kapısından ve 23.00’de Haldun Taner’in önünden kalktı. Rahat bir yolculuğun ardından Teşvikiye Köyü’ne varıldığında saat 2.30’u gösteriyordu.
Son hazırlıklardan sonra (çantaların son ayarları, tozlukların takılması, olmayanların çöp torbası ve koli bandıyla tozluk yapmaları) yürüyüşe başlıyoruz. Hava açık ve temiz. Aysız gökyüzünde yıldızlar parlıyor. Köprüyü geçerek dereyi solumuza alıyoruz ve toprak yolda hızlı bir tempoyla tek sıra yürümeye başlıyoruz. Önümde yürüyen Tufan’ın arada bir telsizle konuşmasından başka derenin şırıltısını dinleyerek ilerliyoruz. Yarım saat sonra öncü grubun peşinden yoldan ayrılarak sola sapıyoruz. Ağaçların altında ilk molamızı veriyoruz. Tüm uyarılara rağmen kalın giyinmemiz yüzünden ter içindeyiz. Hemen sıvı alıyoruz. Birkaç avuç kuru üzüm ve kayısıyla beraber tekrar yürümeye hazırız. Kendine güvenmeyenler öne geçiyor.
Bundan sonra bizi zorlu bir parkur bekliyor. Zira Erikli’ye kadar takip edeceğimiz, aynı zamanda yağmur yağdığında dereye dönüşen patika, oldukça dik ve zaman zaman çamur içinde. Kimi yerlerde çamur o kadar çok ki botum acaba çamurun içinde kalır mı endişesi kafamı meşgul ediyor. Bu gibi tehlikeli çamur geçişleri ve kritik anlar dışında fenerlerimiz kapalı tırmanıyoruz. Ortalık karanlık olduğundan önümüzdeki engelleri arkamızdakilere söylüyoruz. Fenerlerimizi neden kapalı tutmamız gerektiğini en başta kavrayamasak da açtığımız anda farkediyoruz ki arkadan gelenin ışığının sebep olduğu gölgemiz önümüzü görmemizi imkansızlaştırıyor. Böylece herkes fenerini açınca kimse önünü göremiyor. Bir diğer problem ise fener ışığına alışan gözlerin ışık kesilince uzun süre gece karanlığına alışamaması. Bu sebeple, bir süre insan kendini kör hissediyor. Bu durum belki yürüdüğümüz rotada çok sorun yaratan bir problem değil ancak gece inişlerinde riski ciddi boyutta arttırıyor.
Çamur, birkaç mola ve garip hikayeden sonra sabah 6.00 sularında Erikli’ye varıyoruz. Ortalık aydınlanmaya başlıyor. Yarım saatlik bir mola veriyoruz. Mola sırasında Ay’ın muhteşem doğuşuna şahit oluyoruz. Hava soğuk; hemen üstümüzü kalınlaştırıp sıcak birşeyler içiyoruz.
Fazla oyalanmadan toparlanıp yeniden yola koyuluyoruz. Başlangıçta toprak yoldan ilerliyoruz, tempomuz gayet iyi. Ancak bir süre sonra yoldan ayrılarak sola sapıyoruz ve dereyi takip ederek dik bir patikanın başlangıcına varıyoruz. Patika öylesine dik ilerliyorki grup duraklayarak tırmanmak zorunda kalıyor. 1 saat boyunca kah durarak kah yalpalayarak ilerlemeye çalışıyoruz ve sonunda patikanın bağlandığı toprak anayola varıyoruz. Buradaki 10 dakikalık moladan sonra 1 saatlik yürüyüşle 9.00’da Delmece’ye varıyoruz. Hava açık ve güneşli. Fakat gece don yapmış, otların üstü kırağı hatta kimi gölge kalan yerlerde karlar henüz erimemiş. Yayla yemyeşil ve sabah güneşiyle birlikte çimlerin üstündeki buzlar parlıyor. Orada burada kulubeler gözümüze çarpıyor.
Çadırların kapıları doğuya bakacak ve grid olacak şekilde kurulması 10’u buluyor. Çamurlu tozluk, ayakkabı vs. temizleniyor. Özellikle ayakkabıda kalan çamurun deriye zararı büyük. Çamur kuruduğu zaman deriyi çatlatıyor ve ayakkabının su almasına sebep oluyor. Suysa dağcılıkta istenmeyen birşey. Özellikle faaliyet öncesi ve sonrası ayakkabının bakımının yapılması (temizlenmesi, varsa vaksının yapılması) elzem teşkil ediyor.
Saat 11.30’da Ballıkayalar faaliyetine katılmayanlar için ama herkese yönelik bir düğüm dersi veriliyor. Ardından akşama kadar verilen boş vakitte yorgun olanlar güneşli havayı fırsat bilip çimlerin üzerine yatıp uyuyor. Akşamüstü kalkıp yemek yeniyor. (çorba, soslu makarna, puding vs..)
Yemekten sonra eğitmenler sıraya geçmemizi istiyorlar. İlginç ve öğretici bir oyun oynuyoruz. Elimize 50m’lik bir ip tutuşturuyorlar ve gözlerimizi kapatıyorlar. Oyuna göre 26 kişi gözleri kapalı bu ipten bir kare yapmalı. Yarım saatlik bir uğraşının ardından başardık diye sevinirken bu sefer eğitmenler kareyi bozmadan saat yönünde isim sırasına göre dizilmemizi istiyorlar. Hemen akabinde ise saat yönünün tersine…
Oyunun tabiki bir önemi var, bu da bizim ekip ruhunun test edilmesi ve ekip çalışması ile ekip içi iletişimin ne derece gerekli olduğunun gösterilmesi. Sonuç ise bazı bağırış, itiş kakış ve kırıcı sözden sonra hedefe ulaşılması, haliyle bunun epey uzun sürmesi ve bu süre zarfında bazılarının soğuktan titremesi. Kısaca bu oyun bize ekip olmanın vasıflarını tam olarak yerine getiremediğimizi gösteriyor.
Oyundan sonra sıcak birşeyler içip 21.00 gibi hemen yatıyoruz. Ama hiç uykumuz yok çünkü daha erken. Eşyalarımız toplu; gece bir süpriz bekliyoruz. Nitekim çok beklemek gerekmiyor, henüz uykuya dalamadan saat 21.30’da kalk emri geliyor. Bu sefer daha verimliyiz; 20 dakikada toplanıyoruz ve diğer arkadaşlarımıza yardım etmek için 10 dakikamız kalıyor.
Saat 22.00’de yürüyüşe başlıyoruz. Yaylanın doğusuna yönelerek dereyi geçiyoruz. Hava açık, yıldızlar parlak fakat ayaz var. Şimdiden çimlerin üstü beyazlamış. Yürüdüğümüz yer Sazlık Deresi mevkii. Toprak yoldan ilerliyoruz. Çamur dizboyu. Kimi yerlerde neredeyse tozluklar bile yetersiz kalıyor. Bu yürüyüşte ayakkabı ve tozluğun önemini birkez daha kavrıyoruz zira iki dere geçişinden sonra ayakları ıslanmayan çok az insan kalıyor. 1 saat sonra sabah ki toprak yola bağlanıyoruz. Hızlı adımlarla 00.30’da kamp yerine dönüyoruz. Sıcaklık 1˚C. Çadırları kurup sıvı alıyoruz ve yatıyoruz. Bu sefer deliksiz uyuyoruz.
8.05’te kalkıp kahvaltı ediyoruz. Kamp malzemelerini toplayıp 10’da sıraya geçiyoruz. 10.20’deyse yola çıkıyoruz. 20 dakika geç çıkmanın bedelini bir molayla ödeyerek Erikli’ye kadar ineceğimiz söyleniyor. Dönüş Erikli’ye kadar toprak yoldan. Bir önceki gün patikadan çıktığımız noktayı da geçiyoruz ve yoldan devam ediyoruz. Hava açık fakat bunaltıcı derecede sıcak. 9 km’lik dolambaçlı toprak yolu 2,5 saatte kat ederek Erikli’ye varıyoruz. Pek oyalanmadan aşağı devam ediyoruz. Bu sefer kestirmeden gidiyoruz ve çok fazla çamura girmiyoruz. Ama bazı arkadaşların ayakkabı ve çantalarındaki problemler sebebiyle yavaş bir tempoyla Cuma gecesi ilk molayı vermek için durduğumuz patikanın başlangıcına varıyoruz.
Buradan rahat bir yürüyüşle 16.00’da Teşvikiye Köyü’ne varıyoruz ve otobüse biniyoruz. Yoğun sis dikkatimizi çekiyor. Yalova’da iftar yapıyoruz. Feribotlar sis dolayısıyla çalışmıyor biz de körfezi dolaşmak zorunda kalıyoruz fakat “aşıksan vur saza, şöförsen bas gaza” anlayışıyla seyreden şöför amca bizi makul bir vakitte İstanbula yetiştiriyor.
Çamur ve öldürücü yürüyüşüyle nam salmış Çınarcık faaliyeti de böylece tatlı acı anılarla ama eğitici tecrübelerle geride kalıyor. Biz de dağcılığa olan sevgimizin pekiştiğini hissederek sonraki faaliyetleri sabırsızlıkla beklemeye koyuluyoruz…