Bölge: Ballıkayalar
Yazan: Aylin Örs
Tarih: 25.11.2001
Genel bir yazı yazmayı tercih ederdim ama gruptakileri, yazıya dahil edecek kadar tanımıyorum. Daha ilk eğitim kampı ne de olsa…Biraz şahsi bir yazı olacak bu yüzden. Belki de tam da bu yüzden birkaç kişinin de ´şahsi´ düşüncelerini yansıtan bir yazı olabilir…
BAŞLANGIÇ ÖNCESİ
Cumartesi saat 8:00´de AKM´nin önünde olmalı…Hiç de erken kalkabilen biri olmadığımdan bu durum beni kasmadı değil. Kampa gidiliyor olmasa, sabahlamayı tercih edebilirdim, ama gidince yapılacakları bilmediğimden ve uyumadığım her dakika yüzünden kendime küfretme ihtimali yüksek olduğundan 12.00 gibi yatıp 02.00 gibi uyudum. Sabah ise, 10´ar dakika arayla kurulmuş iki saat, iki defa ayarlanmış 135 çağrısı ve bir arkadaşımın mesajı sayesinde şükür uyanabildim. Zorla sıkı bir kahvaltı edip AKM´ye yakın oturduğuma sevinerek evden çıkıp yürümeye başladım.
Çoğunluk oradaydı, bindikten sonra geç kalanları beklemek için gelişimden birileri şoförü ikna etti ve biraz gecikmeyle yola koyulduk. Ne olur ne olmaz diyerek yine her dakikamı uyumaya çalışmakla geçirdim ve karşıya geçip H.T. otobüsünü beklemeye başladık. Geldiğinde, çadır arkadaşımla beraber gitmek üzere otobüs değiştirdim ama bir şey fark etmedi, yine uyudum.
KAMP YERİ
Ballıkayalar´a varınca çantaları yüklenip sıraya geçtik, Tanrım bu kadat kalabalık olamazdık, şakaydı herhalde bu. Tam 63 kişi. Gerçi sonradan öğrendiğime göre geçen seneki başlangıçlar 120 civarındaymış. Eh, çok da değilmişiz demek ki…
İLK HAREKETLENMELER
45 dakika yürüyeceğimizi sanıyordum ama 5 dakika bile geçmeden yine sıralandık inciler gibi…Bir (-kaç) aks üzerinde kurulacaktı çadırlar. Biz de, çadırı kurmamıza rağmen ne olur ne olmaz diyerek çantaları boşaltmadık. Herkes bir şekilde yerleştikten sonra sıcaktan kaynamış bir şekilde yine dizildik ve sağdan saaaay!dık. Performans testi için kıta hazırdı.
NELER OLUYOR?
Senelerdir Ytüdak hakkında çok söz duymuştum: ´En iyi dağcıları yetiştirir, bir ekoldür, çok disiplinlidir, oradaki eğitim başka kulüpte alınmaz, vs vs…´ İstanbul´a döndükten sonra benim için, girilecek tek kulüp Ytüdak olarak görünüyordu. Ama cumartesi dahil geç saatlere kadar çalışılan bir işe girince, tüm sene boyunca tek bağlantım mail list ile sınırlı kaldı. Sonunda bu sene, kulübe girebilmiştim ve açıkçası hakkında hep iyi sözler duyduğum için kıl olma eğilimindeydim; bu yüzden bu ilk kampta kendi performansımın yanı sıra, Ytüdak´ın da nasıl olduğunu görmek istediğimden, sürekli gözlem halindeydim…
KOŞU, ŞINAV, MEKİK, BARFİKS
Performans testine nasıl çıkacağımı tahmin ederek başlayıp, kendimi doğrulayarak bitirdim. Neleri geliştirmem gerektiğini kafamda kurdum. Kimsenin ne yaptığıyla ilgilenmeyip yarışmacı ruhlu biri olmadığıma üzülsem mi sevinsem mi karar veremeyip sonunda boşverdim. ´Yapabileceğimin en iyisini yapayım, önemli olan tek şey bu´ diyerek konuyu kapattım.
DÜÜÜÜÜÜÜT NO:3 (BELKİ DE 4)
Sınav bitince sıraya girdik ve testin bir sınav gibi değil bir deneme olduğundan bahsedildi ve verilen saate kadar serbest olduğumuz söylendi. Artık gönül rahatlığıyla çantaları boşaltabilirdik. Bu sayede uyandığımdan beri eksikliğini hissettiğim kahvemi, bir şeyler yedikten sonra, yanında sigaramla keyifle içtim…
DAĞCILIK LAF OLA YAPILMAZ
Saati gelince birkaç eksikle sıralandık ve o eksiklerden dolayı: ´15 dakika içinde tüm kamp toplanılaaa ve sıraya girileee´ dendi.
Ytüdak´ın adının neden çıktığını artık yavaş yavaş anlıyordum. Burada gerçek bir disiplin vardı ve çoğu disiplinin aksine, bu haybeden bir disiplin değildi. Kullanılan dil sertti ve bu da konsepte uyuyordu. Başlangıçta (yanlış da olsa) negatif bir önyargıyla yaklaşmaya çalıştıysam da, söylenen her sözle ve hareketle; bu kulübe girdiğim için tekrar memnun oluyordum; hakkında söylenen sözlerin hepsini hak ettiğini görüyordum.
Homurdananları duydukça mimarlık eğitiminin faydasını ve bu işle paralelliğini farkettim. Zorluğuyla bilinen bir işi, kişi yapmayı gerçekten istemiyorsa, işin başında kendini elemeliydi. Mimarlık eğitimi de (birçok başka eğitim gibi) zordur ve bunu kişi daha birinci sınıfta anlar. Ancak o aşamayı geçtiğinde hala istiyorsa, bu işi yapabilir.
Kamptaki eğitimde de bunu görüyordum. İnsan laf ola (mesela) tenis oynayabilir, ama dağcılık laf ola yapılmaz. Bu kadar basit. Eğitmenlerin her hareketinde bu sözü okuyordum, belki de kafamda kuruyordum sadece ve birinci sınıftaymış gibi hissetmek istiyordum bu sayede…Yine de, tüm kamp boyunca bu düşünce aklımdan hiç çıkmadı: ´dağcılık laf ola yapılmaz´…
CEZA BİİİİR
Neyse, ceza olarak 1-1.5 saat kadar kamp yüküyle, bence hızlı bir tempoyla yürüdük. Yürüyüşün keyfini filan çıkartamadım çünkü tüm bu süre boyunca üzerimdeki kalın kıyafete küfredip, ağzımdan nefes almamaya çalışıp, önümdekiyle aramı açmamaya gayret ettim. Neyse ki, ´bileğimi burksam da dinlensem´ gibi abuk dileklerde bulunmama gerek kalmadan kampa döndük ve ben de anca o zaman ´ne güzel bir yürüyüştü´ diyebildim…
Çadırlar tekrar kurulduktan sonra herkese yardımcı ip dağıtıldı ve 10´arlık gruplar halinde düğümleri öğrendik; önce düğüm olduk, sonra çözüldük…
YATMA ZAMANI
Saat 8:30´a kadar yemek yiyip yatmalıyız. Saat 9:00´dan sonra çıt çıkmayacak ve lambalar açılmayacak. Tam da 9:00 civarı yağmur bastırdı ve tabi uyuyamadım. Bir iki saat sonra hem çıt (-lar) çıkararak hem de lambayı yakarak tuvalete gittim ve havanın inanılmayacak kadar güzel olduğunu gördüm. Sabaha karşı uyanacağımız için zorla saat 01.00 gibi uykuya daldım.
04.00´te düdük çaldığında, yatmadan topladığımız çantalara matı ve uyku tulumunu yerleştirip sıraya girdik. İşte o an inanılmaz keyifliydi. Hava, yağmurda temizlenmişti, geceydi, karanlıkta yürüyecektik ve her yer buram buram ot ve toprak kokuyordu…O anda ya ben hala uykudaydım ya da her şey gerçek olamayacak kadar müthişti.
GECE YÜRÜYÜŞÜ
Yine hızlı bir tempoyla yürümeye başladık, ya da ben yaşlı ve ham bir insandım. Nedense güneş doğana kadar yürüyeceğimize inandırmıştım kendimi ve ayağımın altında dolanan köpeklere basmamaya çalışarak yola devam ettim. Köprüyü geçip binayı ve ahşap bankları görünce ´Aaa´ dedim, ´bizim orası gibi bir yer daha varmış ilerde´…İki üç adım sonra voleybol netini görünce kendimle bayağı dalga geçtim, zaten bizim oradaymışız…
´Saat 10:00´da düğüm sınavı var, şimdi serbestsiniz.´ Sıcacık bir kahve ve güzel bir uyku…
SINAV ZAMANI
9:30´da seslerle uyandığımda baktım ki kıpırdayamıyorum. ´Lanet oslun, belliydi böyle olacağı. Kamp yüküyle yürüyemeyeceğim bugün. Umarım herkes 10:00’da sırada olur.´
Olmadı.
Kampı topluyoruz. Bu sürede yürüme fikrine kendimi alıştırıyorum, hatta bu halde nasıl yürüyeceğimi görebilmek için yürümeyi istemeye bile başlıyorum. Grupça; yürüyeceğimize öylesine inamışız ki, Yankı ´çantaları olduğunuz yere koyun´ dediğinde kimse tınmıyor bile kazık gibi yerimizde dikiliyoruz, ama ikinci uyarıda saniye geçmeden çantalar yere iniveriyor.
Teker teker sınava alınırken; ocaklar, çikolatalar çıkıyor ortalığa, gruplar halinde mat-üzeri-sohbetleri başlıyor. Beklemek sıkıcı, ama sınava girip hafiften çuvallayınca, çıktığımda her düğümü kırk defa farklı şekillerde atarak sıkıntımdan kurtuluyorum. Sistem biraz ters işliyor bende…
Herkes işini bitirince yine sıraya giriyoruz.
DÜĞÜM PROBLEMİ
21 kişilik gruplar halinde; 21 yardımcı ip, bir karabin, bir perlon ile bir matı, hiçbir şeyi suya değdirmeden karşı tarafa geçireceğiz. Hadi bakalım.
Biz ilk grubuz, en uzun sürede de olsa, sorunu halledip dönüyoruz yerimize.
KAMP YERİNDE SON ´SAĞDAN SAY´
Yola koyulmaya 45 dakika kala, çantalarla sıraya giriyoruz ve son yürüyüş başlıyor. Yarım saat kadar yürüyerek otobüslere ulaşıp çantaları bagajlara yerleştirme faslına giriyoruz. İki gündür bizimle oynayan ve tüm kaşar peynirimi bitiren köpekler etrafımızda dolaşırken biz otobüslere biniyoruz ve ben nedense yine ´uyumam lazım´ diyerek; daha önce vücudumda olduğunu bilmediğim kasları garip bir mutlulukla hissederken başımı mata yaslayıp huzurlu bir halde gözlerimi kapatıyorum.
NELER ÖĞRENDİM (-K) ?
- %50´si yün bile olsa, akrilik insanı mahvediyor.
- Çöpleri zaten atma da, ortalıkta gördüğün çöpleri de topla.
- Ağzı bağlı dahi olsa yiyecek torbasını ortalıkta bırakma.
- Çömez çömezliğini bilmeli. Yoksa çömezlik çekilir dert değil. Öte yandan, çömezliğin birsürü keyifli yanı da var.
- Hazırlıkların bittiyse gidip kenarda oturma, diğerlerine yardım et. Hem üşümezsin, hem ceza almazsın, hem de grubun bir parçasısın.
- Bu kulüp vallahi çok iyiymiş.
- Düğüm hayat kurtarır. Doğru, hızlı, tek elle, gözler kapalı atabilmeli.
- Şehirde ne kadar antrenman yaparsan yap, dağda yine de zorlanırsın. O yüzden çok sıkı çalışmalı.
- Caddelerde dolu bir çantayla yürüyen bir deli görürseniz ciddiye almayın, o benimdir.
- Çadırını sürekli derli toplu tut. Her an fırlayıp dağlara çıkman gerekebilir.
- Yürüyüşe üşüyerek başla ki sonradan az terle.
- Bu bir ekip işi, iş bölümü yap, birlikte hareket et, kendini de diğerlerini de sürekli kolla.
- İnsana ´siz´ denmeye başlanması çok moral bozucu.
- Çınarcık kampı adamı korkutur. Korkunun ecele faydası yoktur.