Faaliyet : Kaçkar Buzul Eğitim 2013
Tarih : 31 Ağustos – 7 Eylül
Ekip : 12 Başlangıç
Gelişim grubu : Berkcan , Göknil, Ebru, Caner, Yunus, Hacer
Eğitmen : Sefa Börtücen
Yazan: Çiğdem Okan / Başlangıç
31 Ağustos Cumartesi – 1 Eylül Pazar
Saat 17.00′ de Harem’den kalkan otobüsümüzle çoğunu uyuyarak geçirdiğimiz yaklaşık 17 saatlik yolun ardından sabah 10.15′ te Rize otogardaydık. YTÜDAK ekibi hariç herkes otobüsten indi ve Sefa , Hacer, Efkan, Çağla da bize burada katıldıktan sonra otobüsle Rize’nin bir ilçesi olan Pazar’a doğru yolumuza devam ettik. 11.15′ te Pazar’a vardık ve Orhan abi ile buluştuk. Eşyalarımızı otobüsten indirip Orhan abinin kamyonetine yerleştirdik. Kendimiz de İbrahim Abi’nin kullandığı minibüse yerleştik ve varışımızdan yarım saat sonra Ayder yaylasına doğru tekrar yola koyulmuş olduk. Son alışveriş ihtiyacımız ve kahvaltı için 1 saatlik bir mola verdikten sonra 14.05 ‘te yola devam ettik. Karadeniz türküleri eşliğinde sisli ve ıslak bir havada, bozuk yollardan geçerek adeta çalkalanarak ilerleyip 50 dakika sonra Yukarı Kavrun yaylasına vardık.
Hemen Abdullah Amca’nın kahvehanesine doluştuk. Bugünü dinlenmeye ayırmıştık. Oyun oynayıp çay içerek zaman geçirdik. Saat 20.00’de akşam yemeğimizi yedik.
Sonrasında , elimizde önceden bize dağıtılmış olan Buzul seyahati ders notlarıyla Sefa ile önemli kısımların üzerinden geçtik. Sohbet havasında geçen dersimizden sonra masa ve sandalyeleri kaldırıp kendimize yatacak yer ayarladık. Mat ve tulumlarımızı serdik , 23.30 civarında uykuya hazırdık.
2 Eylül – Pazartesi
Sabah 06.30 gibi uyanmaya ve toparlanmaya başladık. 08.00’de topluca kahvaltımızı yaptıktan sonra hazırlanıp 09.15’te kamp alanımıza doğru yürüyüşe başladık.
İlki 10.30 ‘ta , ikincisi 11.45’ te olmak üzere 15’er dakikalık iki mola verip 12.30 ‘ ta kamp alanımıza vardık. Saat 14.00’ e kadar serbest bırakıldık. Bu arada yemek yiyip dinlendik. Saat 14.00’de sıraya geçip , yanımızda herkese paylaştırılıp zimmetlenmiş malzemelerimizle yürüyüşe başladık , ip inişi yapacaktık.
İniş yapacağımız yere gelince iki gruba ayrıldık . Yanımızdaki malzemelerden takoz, cam , sikke ve doğal kaya babalarını kullanarak istasyonlarımızı kurup sırayla inişlerimizi yaptık ve kamp alanımıza geri döndük.
Kayada kullandığımız malzemeleri bırakıp kazma ve kramponlarla tekrar sıraya girdik. Sabaha karşı buzula gideceğimiz için ve buzula varınca kaybedecek zamanımız olmayacağından şimdiden krampon ayarlarımızı yapmak için toplandığımız duyuruldu. Gelişim grubu arkadaşlarımızın yardımıyla herkes ayakkabısına uygun kramponu seçip sırayla ayarlarını yapıp aklına numarasını not etti. Kullanacağımız kramponları hangi arkadaşlarımızla paylaşacağımız belirlendi. Sonrasında yemek ve uyku için çadırlarımıza çekildik.
3 Eylül – Salı
Gece , güçlü rüzgar ve öküz sesleri eşliğinde uyuduktan sonra saat 04.00 ‘te hazır olabilmek için çadır grubu arkadaşlarımla 03.00’te uyandık. Hızlıca atıştırıp bize zimmetlenen , kullanacağımız malzemelerimizle hazırlandık; sıraya geçip buzula doğru yürüyüşe başladık.Hava henüz kapkaranlık olduğundan kafa lambaları ile yürümemize izin verildi.
05.30 ‘da Küçük Buzul’a vardık. Bu sırada hava da aydınlanmaya başlamıştı. Herkes kendisinde olan malzemeleri çıkarıp ortaya koymaya başladığında eğitmenimiz Sefa ipleri istedi. Hepimiz birbirimize boş boş bakıp , iplerin kimde olduğunu sormaya başladık ve anladık ki ipler kamp alanında kalmıştı. Grupça ipleri getirmeyi unutmuştuk! Hepimiz bunun cezasının ağır olacağının farkındaydık. Sefa ve gelişim grubu arkadaşlar aralarında konuştuktan sonra bize dönüp iki seçenek sundular. Ya bize eğitim vermeyecekler ve biz boşu boşuna oraya gitmiş hatta bu faaliyete katılmış olacaktık ya da eğitimlere devam edip bize verilecek olan cezayı hep beraber itirazsız kabul edip sonuçlarına katlanacaktık. Grupça aramızda konuşup tabi ki eğitim alıp cezamızı çekmeyi kabul ettik. Günümüze normal eğitimlerle devam edip ara ara tedirginlikle acaba cezamız ne olacak , ne zaman olacak diye merak ettik durduk. ( Ceza ilerleyen günlerde gelecekti.)
Sefa, bize Fransız, Alman ve ikisinin bir karışımı olan Amerikan stillerini gösterdikten sonra bizi , krampon paylaşımlarımızı göz önüne alarak, 3 gruba ayırdı. Hepimiz sırayla , gruplar halinde , buzulda ilk adımlarımızı atıp yükselmeye başladık. Yukarıda bize yardımcı olan Yunus’un yönlendirmesiyle biraz daha yükseldikten sonra sol taraftan karlı yüzey üzerinden aşağıya iniyorduk. Birkaç saat içinde herkes çıkıp indikten sonra dönüşe geçtik. Küçük buzulun en alt ucunda tekrar toplanıp buz vidası, buz sikkesi kullanmayı ve abalakov üçgeni yapmayı öğrendik ve denemeler yaptık. Kendi attığımız emniyetlere perlonla oturup onları test ettik. Bu arada en başından , henüz Sefa’nın daha bize Kavrun Yaylası’ndayken söylediği gibi sürekli taş ve buz düşmelerine karşı gözümüz sürekli buzuldaydı. Zaten birbirimizi de sık sık uyarıp, arada bir düşen taşların sesleriyle bunu hatırlıyorduk.
Kampa geri döndükten sonra 15 dakika ara verip saat 12.00’de tekrar toplandık. İlk yardım pratik eğitimine çoğumuz katılmamış olduğundan bilgiler tekrar edildi ve uygulamalı olarak eğitim verildi. Bir dağ faaliyetinde yanımızda olabilecek malzemeler olan baton, mat, ip ile sedye yapmayı ; emniyet kemeri , perlon ve karabinleri kullanarak yaralıyı taşımayı öğrendik.
Bu eğitimden sonra da tek makara sistemi ve Z – makara yöntemi ile kurtarmayı öğrendik. Önce makaralar olmadan, sadece pursik , kilitli karabinalar ve perlon kullanarak 3’lü , 5’li sistemler kuruldu sonra da jumarlı ve jumarsız makaralar yardımıyla yine aynı sistemlerin kuruluşunu izledik. Sonrasında kurulu sistemi bozup en başından kendimiz kurup , birkaç kişi ipe asılarak sistemleri test ettik.
Saat 15.30′ da hazır olmak üzere 14.15’te serbest bırakıldık. Sıcak bir şeyler içip atıştırıp biraz dinlenmeye çalıştık. Hava yine çok sisli ve ıslak bir hal almıştı. Zaman gelince yine sıraya girip kurtarma tatbikatını yapacağımız , önceki gün ip inişi yaptığımız yere gittik. Sefa neler yapmamız gerektiğini açıkladı ; iki ekibe ayrılmamız gerektiğini , bir ekibin aşağıdaki yaralıyı sedyeye alması gerekeceğini, diğer ekibin yukarıda istasyon kurup Z-makara yöntemiyle yaralıyı yukarı çekmesi gerekeceğini , Berkcan’ın yaralı rolünde olacağı ve kendisinin de Berkcan’ın yukarı çekilirken sabit durabilmesi için onunla beraber ipe gireceğini söyledi.
Bunları yapmak için de 1,5 saatimiz vardı. Hemen aşağıda ve yukarıda olacak kişileri aramızda belirledik. İstasyon kurulurken, daha hızlı olabilmek adına, aşağıya inecek arkadaşların inebilmesi için geçici , daha basit bir istasyon kurduk.
Kararlaştırılan 4 kişi ip inişi yaptıktan sonra onlar için kurulan istasyonu bozup oradaki malzemeleri de ekleyerek ana istasyonu tamamladık. Bu arada hava sisli ve hafif yağmurluydu. Berkcan en başından beri aşağıdaydı. İniş yapan 4 kişi onu, ona içecek vererek, üzerini örtüp üşümemesini sağlamaya çalışarak, rahat ettirmeye çalışıyordu. Bir yandan da hızlıca baton, mat ve ipi kullanarak sedyeyi yapıp Berkcan’ı üzerine sabitliyorlardı. Biz istasyonu yaptıktan sonra Sefa telsizle iniş yapıp aşağıdaki ekibe katıldı. Böylece artık aşağıdaki ekiple haberleşebilecektik. İstasyon hallolduktan sonra Z-makara sistemini kurduk ve aşağıdaki ekip de hazır olunca ipi çekmeye basladık. İpi , pursik sıkışana kadar çekebildiğimizden ve dinamik ipin esnemesinden dolayı çok yavaş ilerleme kaydediyorduk.
Biz 4 kişi arka arkaya durup öndekinin komutuyla ipi çekiyorduk. Yusuf da ipin ucunda , sıkışan pursikle uğraşıyor, gerektikçe pursiği gevşetip tekrar ileri kaydırıyordu. Bir süre çekmeye devam ettikten sonra bir baktık ki ipte hasar var !!! ( Hasar : ipin dış kabuğu sürtünmeden parçalanmış ve sıyrılmış olduğundan içteki ipleri birbirinden bağımsız görebiliyorduk ) Hepimiz bir anda gerildik ve endişelenmeye başladık. Nasıl olduğunu anlamaya çalışıp ipin sağlamlığı / dayanıksızlığı konusunda yorumlar yaptık. Berkcan ile Sefa’yı rahat görebilmek için biraz aşağı kısımda duran Yunus’u yanımıza çağırdık.
Yunus telsizi alıp durumu Sefa’ya bildirdi. Sefa ipin ne kadar hasarlı olduğunu göremediğinden tam yorum yapamıyordu ve sorumluluğu Yunus’a bıraktı. Bir ipimiz daha vardı. Yapılabilecek ihtimaller tartışıldı. Birkaç değişik fikirden sonra en sonunda mevcut sistemin kullanılmasına ve diğer ip ile back-up alınmasına karar verildi. En güçlümüzün Mehmet abi olduğu düşünülerek emniyet alacak kişi o seçildi. Mehmet abi diğer iple emniyete girip sağlam bir pozisyon aldıktan sonra biz tekrar makara sistemiyle ipi çekmeye devam ettik. Bu arada Mehmet abi de öteki ipi mümkün olduğunca sıkı almaya çalışıyordu. Uzun süre aynı şekilde çalışmaya devam ettik. İpin hasarlı kısmı giderek jumarlı makaraya yaklaşıyordu. Az sonra da makaranın dibine kadar geldi. Adeta nefeslerimizi tuttuk ve hepimiz içimizden ipin sorunsuzca jumarlı makaradan geçmesini diledik . Öyle de oldu. Biraz rahatlamıştık. Çekmeye devam ettik. Bir an önce, ipin hasarlı kısmının 4 kişi arka arkaya çektiğimiz kısımdan en gerideki kişinin hizasını geçmesini istiyorduk ki bir baktık gelen ipte daha da büyük bir hasar var !!! Neyse ki back-up’ımız olduğundan ve yapacak başka bir şey olmadığından çekmeye devam ettik. Çok uzun uğraşlar sonunda Sefa ve Berkcan’ı yukarı çıkarabildik. Kavuştuğumuzda hepimizin keyfi yerine geldi. İpin durumunu Sefa’ya gösterdik. Grup fotomuzu çekip biraz kritik yapıp malzemeleri toplayıp kampa dönüşe geçtik.
Kampa varınca, sabaha karşı 04.00’te yine buzula gideceğimiz duyuruldu. Yemek ve uyku için çadırlarımıza çekildik.
4 Eylül – Çarşamba
Aynen bir önceki gün gibi hazırlanıp sıraya girip – bu defa iplerimizi unutmadan (!) – bu kez Büyük Buzul’a doğru kafa lambaları eşliğinde yürüyüşe başladık. 05.20’de büyük buzul’un alt kısmında, görece korunaklı bölgede eşyalarımızı indirip yerleştik.
Malzeme paylaşımlarımıza göre 4 gruba ayrıldık. Sırası gelen, kramponlarını eline alıp , 1 adet yürüyüş kazması ile yukarıya doğru yürüyüşe geçiyor , buzulun alt kısmında bizi bekleyen Sefa’ya doğru ilerliyordu.
Orada yürüyüş kazmasını bırakıp 2 teknik kazmayı alıyor , kramponlarını takıp Sefa’nın yönlendirmesiyle buzulda yükseliyordu. Yeterince yükseldikten sonra sol tarafta kısmen buzlu çarşaktan aşağıya inip sonra tekrar buzula geçip bize verilen sürede olabildiğince pratik yapıyorduk. Bu arada Berkcan ve Yunus buzulun üst kısımlarına doğru oldukça ilerleyip, bizim top-rope çıkış-iniş yapabileceğimiz uygun yeri ve emniyeti ayarlıyorlardı. Sonra yine gruplar halinde sırayla top-rope çıkış-inişlerimizi yaptık.
İnişlerini yapan diğer arkadaşları bekleyenler üşümemek için bekleme alanında sürekli hareket halindelerdi. Uzun süredir beklediğimiz güneş azıcık da olsa bize yüzünü gösterince bizi biraz sevindirdi. En son Caner buzula girip emniyeti toplayıp inişini yaptıktan sonra saat 12.00’ye doğru buzul eğitimi tamamlanmıştı.
Yorgun bir şekilde kampa dönüşe geçtik. 12.45’te kamptaydık. Saat 16.00’ya kadar serbest olacağımız duyuruldu. İlk defa uzunca bir süre serbest olmanın sevinciyle çadır grubu arkadaşlarımla önce yemek yemeye sonra da biraz uyumaya karar verdik. Daha sonra süre uzatılıp 17.00’de hazır olmamız istendi. Biraz atıştırdıktan ve sıcak sıvı aldıktan sonra uyumak için tulumlara girdik. Ben ne yazık ki uyuyamadım ama en azından dinlenebildim. Saat 17.00′ yi biraz geçe yürüyüşe başladığımızda bu saatte kamptan ayrıldığımıza göre birtakım süprizlerin bizi beklediği belliydi.
Daha önce gitmediğimiz bir yöne doğru ilerledik ve tırmanmaya başladık. Hava çok kapalı, karanlık ve sisliydi. Biz tırmandıkça sis daha da arttı ve aşağısı görünmez oldu. Sonunda bir zirveye geldik. Grupça fotoğraf çektirdik.
Çıktığımız zirvenin adını sorup , bir adının olmadığını öğrenince aramızdan sesler yükseldi : ipini unutanlar zirvesi olsun veya ipini koparanlar zirvesi. Mecazi anlamından dolayı da benim daha çok hoşuma gittiği için ben ‘ ipini koparanlar zirvesi’ olarak anmak istiyorum.
Hepimizin rahatça duracağı zemin olmadığından kısa süre sonra inişe geçtik. Geldiğimiz yönün aksi tarafından bir süre indikten sonra tekrar tırmanmaya başladık. Bu arada hava iyice karardığından önümüzü zor görüyorduk. Az sonra yine zirve gibi bir yere ulaştık. Saat 19.30 civarıydı. Hepimiz olduğu kadarıyla düzgün durabileceğimiz bir yer bulup bekledik.
Sefa konuşmasına başlayınca ceza zamanının geldiğini anladık. Sefa, bizi orada bırakıp gideceklerini ve kendimizin kamp alanına dönmemiz gerektiğini söyledi. 1 arkadaşımız rahatsız olduğu için kampta kalmıştı, biz toplamda 11 kişiydik ve 11 kişi olarak topluca bir karar alıp hareket etmemiz istendi. Bize birkaç seçenek sunuldu. Ya geldiğimiz yoldan geri dönecektik ya da yanımızda malzemelerimiz olduğundan ip inişi yapıp diğer taraftan dönebilirdik. Hem kapkaranlık olduğundan hem yönümüzü bilmediğimizden hem de hatırlayabilsek bile geldiğimiz taraf geri inmek için dik olduğundan, geldiğimiz gibi geri dönme fikri neredeyse imkansızdı. Zaten Sefa da ipucu olarak, ip inişi yapmak istersek , ip boyunun bizi görece düzgün bir yere indirecek kadar yeterli olacağını ve morenlere yakın bir yere çıkacağımızı söyledi.
Buzulun ne tarafta olduğunu biliyor muyuz diye bize sorup kamp alanının hangi yönde olduğunu bildiğimizi teyit etti. Grupça kendi aramızda konuşup ip inişi yapmaya karar verdik. Sefa ve gelişim grubu arkadaşlar bir süre bizle kalıp sonra ayrılacaklarını söylediler. Ayakta duracak yer pek olmadığından bir kısmımız ilerleyip oturduk. Son birkaç günde neredeyse içimizden seçtiğimiz kendiliğinden acil durum lideri gibi olan arkadaşımız Yusuf yine istasyon başındaydı.
Yardımlaşarak istasyon kuruldu. Cesur Gürkan’ın da ilk inişi yapmasına karar verildi. Yağmur başlamıştı. Ben de oturanlar kısmında stresten ve soğuktan titremeye başlamıştım. Bize verilen 2 telsizden birini Gürkan aldı ve inişe başladı. Merak ve heyecanla Gürkan’ın inişinin haberini vermesini bekledik. Çift ip inişi yaptığımızdan ipler birbirine dolaşmıştı bu yüzden biraz uzun sürse de sonunda Gürkan’dan güzel haber geldi. Bunun üzerine Sefa ve gelişim grubu arkadaşlar bizi bırakıp kampa geri dönmek üzere yanımızdan ayrıldılar.
İkinci olarak Alper sonra Kenan ve Mehmet Abi aşağıya indiler. Ne yazık ki malzeme eksiğimiz vardı. Herkesin ATC’si, HMS’si , kilitli karabinası ve kafa lambası yoktu. Bu sebeple önce tüm malzemeleri olanların inmesine karar verdik. Çok yavaş ilerleyebiliyorduk ve hareketsizce sıramızı beklerken çok üşüyorduk. Ben çok titremeye ve kasılmaya başladığım için Argun bana sırasını verdi ve Yusuf’un da yardımıyla ipe girip inişe başladım.
Yağmur yağdığı için kaya ıslaktı, eğim pozitifti , yer yer kayadan değil taşlı çamur yüzeyden iniliyordu. Aşağı indikçe Gürkan’a seslendim , ne kadar yaklaştığımı ve nerede olduklarını anlamaya çalıştım. Sonunda ipin sonuna geldim. İnen kişi çok taş düşürdüğünden Gürkan ve Kenan korunaklı bir kayanın arkasında bekliyorlardı. İpten çıkıp onların yanına geçtim. Zemin rahat durulacak gibi değildi o yüzden bir elimle kayaya tutunuyordum diğer elimle de Gürkan’ın koluna girmiştim. Alper ve Mehmet abi keşif için önden gitmişler ve daha düzgün, morenlere daha yakın bir yerde bizi bekliyorlardı. Arada bağrışarak onlarla haberleşiyorduk. Benim inişimden sonra aşağıdaki tüm emniyet malzemelerini ve bir tanesi hariç kafa lambalarını toparlayıp küçük bir çantaya koyduk. İpe bağladık.
Bu sırada Yusuf’daki telsizin pili bitti.Neyse ki zor da olsa bağırarak birbirimizi duyabiliyorduk. Yukarıya bağırıp çantayı çekmelerini söyledik. Hepimiz çantanın takılıp bize sorun çıkaracağından emindik ama başka da çaremiz yoktu. Yukarıdan biraz çekildikten sonra beklediğimiz gibi çanta takıldı. Yusuf bağırarak, tam kazık düğümüyle ipi sabitleyip yarım kazık düğümüyle Argun’un aşağı geleceğini haber verdi. Argun inişte çantayı takıldığı yerden kurtarıp yukarı gitmesine yardım ettikten sonra inişe devam etti.
Gelirken zaten çok az ışık veren kafa lambasının pili tamamen bitti. Kenan ona yardımcı olmak için ilerlemişti , ikisi de yanımıza geldiklerinde Kenan’ın da kafa lambası artık sönmüştü ve tamamen karanlıkta kalmıştık. Daha yukarıda 5 kişi vardı. Çok üşüyorduk, titrememi durduramıyordum. Yağmurluklar da artık su geçirir olduğundan ıslaktık. Arada bir Sefa telsiz ile durumumuzu soruyordu, ona bilgi veriyorduk. En fazla 30-40 dakikada bir kendisine haber vermemizi istedi. Yusuf yine bağırarak bu sefer Çağla ve Merve’nin aynı anda ineceklerini haber verdi. Durduğumuz yer hiç müsait olmadığından pek kıpırdayamadan çok hafif hareketler yapmaya çalışıyorduk.
Beklediğimizden uzunca bir süre sonra Çağla kafa lambasıyla yaklaşınca üzerimize yağanın yağmur değil , minik dolu – kar olduğunu gördük. Hatta üzerimizde kar tutmuştu. Sefa’ya hava durumu bilgisi verdik. Çağla da inişin bu kadar uzun sürmesinin sebebinin ipin donmaya başlaması olduğunu söylüyordu. Çağla ipten çıkar çıkmaz Efkan inişe geçti. Bir süre sonra Merve de yanımıza geldi. Artık duracak yer bile kalmadığından Kenan hariç herkesin aşağı doğru ilerleyip Mehmet abi ve Alper ile buluşup onların yanında diğerlerini beklemesine karar verdik.
Merve , Argun, Çağla , ben ve Gürkan 2 kafa lambasının ışığını paylaşarak arka arkaya neredeyse popomuzun üzerinde kayarak ayağa kalkabileceğimiz eğime ulaşana kadar ilerledik. Artık hepimiz tamamen ıpıslaktık. Sefa’ya sorup,istasyonu yarın toplamak üzere şimdilik malzemeleri bırakabilmek için izin aldık. Yusuf’a haber verdik. Efkan ve Zeynep’in ardından Yusuf da indi, ipi alıp yanımıza geldiler.
Aşağıya ve sola doğru beraberce yürümeye başladık. Alper ve Mehmet abi önden gidip bize en rahat şekilde ilerleyebileceğimiz güzergahı gösterip yardımcı oluyorlardı. Bu sırada son telsiz görüşmelerinden sonra Sefa ve gelişim grubu arkadaşlar da kamp alanından çıkıp bizi bulmak üzere yola koyulmuşlardı. Çok yorgunduk ama artık yürüyüşe başladığımız için ısınmıştık. Ayrıca yürüyüşe başladıktan sonra anladım ki yağmur yerine kar yağıyor olması bizim avantajımızaydı.
Karla örtülmüş kayaların üzerinde ilerlerken kaymıyorduk. Gürkan elinde telsizle sık sık Sefa ile iletişim kuruyordu. Sefa, yerimizi bulabilmelerine yardımcı olabilir diye düşündüğünden hepimizin bağırmasını istedi. 1-2-3 diye sayıp bir ağızdan bağırdık. Sefa sesimizin gelmediğini söyledi. Ne tarafa doğru ilerliyor olduğumuzu tarif ettik. Biraz zaman sonra tekrar bağırdık. Sonunda bizi duymuşlardı ! İlerlemeye devam edince karşı tepede biz onların ışığını , onlar bizim ışığımızı gördüler. İçimden bir oh çektim, rahatladım 🙂
Buluştuğumuzda Sefa elinde sıcak içecek dolu termos bardağıyla bizi bekliyordu. Hepimiz sırayla azıcık sıcak bir şeyler içip kampa doğru yürümeye devam ettik. Kampa döndüğümüzde mutluyduk. Önce karın örttüğü çadırlarımızı temizledik. Gelişim grubu arkadaşlarımız bize çok yardımcı oldular. Biz gelmeden önce hazırladıkları sıcak içecekleri her çadır grubuna ayrı ayrı termoslarda dağıttılar.Kuru kıyafeti olmayanlara giysiler ayarladılar. Herkese teker teker iyi olup olmadığı ve bir ihtiyacı olup olmadığı soruldu. Bizim çadır grubu arkadaşlarımızdan 2’si rahatsız olduğu için Göknil ve Ebru’nun çadırına geçtiler. Saat 02.00’yi geçiyordu. Biz de kuru kıyafetlerimizi giyip , tulumlara girip, Göknil’in bıraktığı çayı içip uyumaya çalıştık.
5 Eylül – Perşembe
Sabah uyandıktan az sonra Sefa’nın çadırımızın dışından nazikçe bize hal hatır sormasıyla ayıldım. Sonra aralıklarla Göknil ve Hacer uğradılar. Her şeyimiz hala ıslaktı. Özellikle de ayakkabılarımızın ıslak oluşu keyif kaçırıyordu. Mümkün olduğunca uzun süre çadırda oyalanıp sonra mecburen poşetle ayaklarımı sardıktan sonra ıslak botlarımı giyip dışarı çıkabildim. Bugün dinlenmemize ayrılmıştı. Çadırdan çadıra komşuculuk oynadık. Öğle saatlerinde, kalan malzemeleri toplamak için birkaç arkadaşımız kendi isteklerine bağlı olarak dün gece olduğumuz yere gittiler. Bunun dışında günümüz kampta , çadırlarda tam da ihtiyacımız olduğu gibi dinlenerek geçti. Akşam saat 21.00 civarında düğüm sınavı olmak için sırayla gelişim grubu arkadaşların çadırına gittik. Gece geç saatte ertesi gün kamp yüküyle saat 11.30’da hazır olmamız gerektiği duyuruldu.
6 Eylül – Cuma
Sabah 8.00 ‘de uyandık. Dinlenebilmiş olmanın mutluluğu ve faaliyetin bitmiş olmasının verdiği rahatlıkla sonunda yakaladığımız güzel havanın tadını çıkarmak için matları dışarı serip topluca kahvaltı – çay keyfi yaptık. Herkes kalan yiyeceklerini birleştirince zengin bir kahvaltı menümüz olmuştu.
Önceki gün sürekli yağan kar nedeniyle pek kurutamadığımız giysilerimizi ve malzemelerimizi her yere serdiğimizden koca bir açık hava çamaşırhane görüntüsü yaratmıştık. Batonların , kayaların , taşların, çadırların üzeri hep eşyalarımızla doluydu. Biz sabah keyfi yaparken, gidişimize kadar da yeterince zaman olduğundan çoğu eşyamızı kurutabildik. Sonra da toparlanmaya , dönüş için hazırlanmaya başladık.
11.30 olarak duyurulan kamptan ayrılış saati biraz ertelenip 12.00 yapılmıştı ama hava da şansımıza güzelken , sis yaklaşmadan grup fotoğrafları çekebilmek için biraz daha oyalanıp 12.20’de kamp alanından dönüş yürüyüşüne başladık.
Ayağı rahatsız olan bir arkadaşımız olduğundan oldukça yavaş yürüyerek , mola vermeden, 2 saatte Yukarı Kavrun yaylasındaki Abdullah Amca’nın kahvehanesine vardık. Biraz oyalanıp Orhan ve İbrahim Abi’yi bekledik. Onlar gelince de çantalarımızı kamyonete yerleştirdik.
Bu sırada köyden meraklı bir abla yanımızda geldi. Neler yaptığımızı sordu ve bizi çay içmeye ve ısınmaya evine davet etti. Çok kalabalık etmemek adına sadece kızlar gelsin dedi. Biz de izin alıp ablanın davetini kabul ettik. Abla önden gitti , biz de arkadan kızını takip ederek evlerine vardık. Evde eşi , kızları , anneanne ve babaanne dediği yaşlı teyzeler vardı sonra bir de komşu teyze geldi. Sağolsunlar bizi çok güzel ağırladılar , mahçup ettiler. Soba başında ısındık, çay içtik , kuru pastalar yedik, taze yapılmış yaban mersini reçeli tattık, sohbet ettik. Telsizle ne yaptığımızı merak eden Caner’i kıskandırdık 🙂 Sonra teyzelerin elini öpüp bizimkilerin yanına, kahveye döndük.
Kahvede oyun oynayıp birkaç saat zaman geçirip 17.30’da maalesef oradan ayrıldık ve İbrahim Abinin minibüsüyle Karadeniz türküleri eşliğinde Ayder’e doğru yola çıktık.
Yolda biraz oyalanıp 19.20’de kamp atacağımız yere geldik.
Hemen çadırları kurup Başlangıç ekibi olarak topluca yemek yemek için bir restauranta girdik. Saat 21.00’de faaliyet değerlendirmesi için kamp alanında toplandık. Sonrasında serbesttik. Gece geç saatlere kadar çay vs. içip birkaç farklı yerde oturduk. İyice uykumuz gelince de birkaç saat uyumak için çadırlara geri döndük.
7 Eylül – Cumartesi
Sabah 6.30 ‘ta kamp yüküyle hazır olmak üzere 5.45’ te uyandık. Hamama gideceğimiz için kıyafet ve çantalarımızı ona göre ayarladık. Kaldığımız bahçenin karşısındaki poğaçacı amcanın minik dükkanında kahvaltımızı yaptık. Orhan abi gelince çantalarımızı kamyonete yerleştirdik ve sonrasında saat 07.30 gibi hamama giriş yaptık.
Duşsuz 1 haftanın sonunda hamamda olduğumuz için çok mutluyduk. Keyifle yaklaşık 1.30 saat süren hamam sefasından sonra İbrahim abinin minibüsüne doluşup Rize’den ayrılacağımız zamana kadar Orhan Abi’nin bize hazırladığı gezme programımıza başladık. Önce Çamlıhemşin’de mola verip ortaklaşa yiyecek alışverişimizi yaptık. Mangalda pişirilecek etlerimizi, salatalık malzemelerimizi , ekmek ve içeceklerimizi aldık.
Sonra Zilkale’ye doğru giderken yolumuz üzerindeki Fırtına vadisindeki tarihi köprülerde fotoğraf çektirmek için birkaç kere durduk.
Zilkale’yi gezdikten sonra orman yollarından Orhan abinin akrabalarının köy evine gittik. Mangaldan anlayan arkadaşlarımız hemen mangalı hazırlamaya koyuldular. Biz de kızlarla sebzeleri yıkayıp leğenler dolusu salatalar yaptık. Herkes çok acıkmıştı. Sonunda pişen etlerimizi salatayla afiyetle yedik. Üzerine çayımızı içtik ve bizi evlerine buyur eden Orhan Abi’nin akrabalarına teşekkürler edip teker teker vedalaştıktan sonra hızlıca toparlanıp geri dönüş yoluna geçtik. Yol üzerinde bir markette durduk, isteyenler Karadeniz’e özgü fındık, çay, fasülye gibi hediyelik şeyler aldılar. Sonra da Pazar otogara devam ettik. Bagaj kısmı çok dolu olan otobüsümüze zar zor sığdıktan sonra saat 15.30’da dönüş yolculuğumuza başladık. Bol molalı , upuzun yolculuğumuz Anadolu yakasında oturanlar için sabah saat 09.15’te Harem’de sonlandı.
Her YTÜDAK faaliyetinde olduğu gibi bu faaliyette de emeği geçen, yardımlaşan, paylaşan, anlaşan,süper ekibimizdeki herkese çok çok teşekkür ederim. Sabırsızlıkla,başka faaliyetlerde görüşmek üzere…