Avcı Veli Geçidi Arama Kurtarma ve Alaca Zirve Faaliyeti (3—4 Nisan 2010)
Ekip: Sercan İlkbağ, Eren Görenoğlu, Bora Akaydın
Malzeme: Kask, Krampon, Bivak, Yürüyüş Kazması
Ekip, Sercan’ın Avcı Veli Beli’nde uçurduğu tulumunu ararken kendisine eşlik etmek ve o çevrede kolay bir zirve (Alaca) yapmak üzere ani bir kararla Aladağlar’a gitmek üzere toplandı. Plan çadırsız, planlı bivakla, hafif ve hızlı olarak yükselmek üzerine kuruluydu. Cuma akşam günlük çantamı, bilgisayarımı ve gündelik boş yaşama dair üzerimde ne varsa hepsini kulüp odasına bırakıp daha önceden hazırladığım çantamı aldım. 20:00’de kulüp odasından yola çıkıp Aydoğanlar’ın yazıhanesine vardık. 8:00 gibi Niğde’de indik.
Otogar’dan merkeze servisle gidip kahvaltı ettik, alışverişimizi yapıp 9:00’daki Çamardı arabasına bindik. Minibüsle köyün içinde inip Salim Abi’nin evine gittik. 10:30 gibi traktörle Emli Ormanı’na gitmek üzere hareket ettik. Emli Ormanı’ndaki meydanda indiğimizde saat 12:00’ydi. İnce kıyafetlerle yürüyüşe başladık. Hızla hareket edip orman ve sonrasında da Direktaş Vadisi’nde çarşakta yürüdük. 1-1.5 saat kadar çarşak ve alçak karda ilerledikten sonra tozluk taktık. 1.5-2 saat kadar sonra biraz daha kalın giysileri giyip yürüyüşe bir kayakçının izlerini kullanarak devam ettik. Biz yürüdükçe kar derinleşiyor ve zaman zaman iz açarak ilerlemek zorunda kalıyorduk. Bu durum özellikle bele yaklaştığımız yerlerde bizi oldukça yordu. Belin son bir kaç metresine kadar batonla ilerledik ancak sonlarda çok dikleşen belde kazmalarımızı aldık. Belin sonunda görece tehlikeli bir korniş geçişinden sonra bele 18:00 gibi vardık. Karı düzleyip matları bivakları serdik. Hava genel olarak sakindi ani rüzgarlarla bu sükûnet bozuluyordu. Hemen su ısıtıp çorba içtik, makarna yedik. Yemekten kısa süre sonra tulumları da bivak torbasının içine serip uyumaya başladık. Gece uykumuz bivak torbasını dalgalandıran rüzgarla ara ara kesildi.
Ertesi gün (Pazar) kalk saati 6:00’dı. Nesquik kahvaltılık gevrekle yapılan bir kahvaltıdan sonra Sercan Kaldı tarafındaki diğer vadiye gitmek üzere ayrıldı. Biz de sadece kask, kazma ve kramponlarla saat 8:00’de yürümeye başladık. Önceden Alaca’nın 3 minik tepeden oluşan bir sırtın devamında olduğunu biliyordum ama biz sırttan değil yüksekliğimizi koruyarak yamaçtan yavaş yavaş yükselecektik. Daha önce gittiğimde Alaca’nın da üzerinde bulunduğu blok bittiğinde direk Alaca zirvesine ulaşan bir sırt hattı başlayacak ve bu kolay sırtta yükselerek zirveyi yapacaktık. Planlanan her ne olursa olsun 12:00 gibi belde buluşup 15:00 gibi Sarımehmet’lere inmek ve 16:00’te Salim Abi’yle buluşup 17:00’deki minibüsü yakalamaktı. Belden Alaca’ya doğru kayak izleri devam ediyordu. İzler karı daha sertleştirdiğinden onları izlemeye devam ettik. Bazı yerlerde batan kar ayağımdaki krampon yüzünden ekstra dikkat gerektirse de genelde sabah olması dolayısıyla iyi durumdaki karda devam ettik. Bloğun sonunu ve sonundaki hattı gördüğümüz bir yerde kısa yol olduğunu tahmin ettiğimiz bir yere doğru karda iz açarak dik yükselmeye başladık. Daha sonradan zirvede de fark edeceğimiz üzere aslında yükseldiğimiz yer o üç minik zirvenin birincisiyle ikincisi arasındaki bel görünümlü yerdi. Buradan tepelerden dolayı Alaca’yı tam olarak göremiyorduk ama kayak izlerine tekrar rastlayınca o izlerin bizi muhtemelen Alaca’ya götüreceğini tahmin edip sırttan kornişlere dikkat ederek yürüyüşe devam ettik. Arada iki küçük III derece bile olamayacak bir kaya geçişinden sonra son tepeye çıkarken karda belime kadar battım. Kendimi kurtarırken 15-20 dakika o noktada kaybettik. Ancak o belin tam üzerine gelince ileride Alaca göründü. Zirvede telefonun çekeceğini umarak Salim Abi’yi aradık ama telefon çekmiyordu. Vardığımızda saat 9:45 civarıydı ve kısa bir video çekip daha sonra Alaca bloğunun bitimindeki sırttan doğuya Avcı Veli Beli’ne doğru hafiften kestirerek inişe başladık. Dönüşte bloğun sonundaki sırt hattına bakınca daha önceden (Ağustos 2008) sis yüzünden ne kadarını çıktığımızı veya ne kadar kaldığını bile kestiremeden döndüğümüz faaliyette aslında Alaca’nın zirvesinin dikeyde aşağı yukarı bir 50 metre altından döndüğümüzü fark ettim. İnerken hava ısınmış karlar yumuşamıştı bu nedenle çıkarken olduğuna göre daha fazla batıyorduk. Keyifsiz ve pek bir olayı olmayan, 2 saatlik bir inişten sonra bele gelirken vadinin aşağısından dönen Sercan’ı gördük. 11:45te hepimiz beldeydik. Sercan tahmin ettiği yerde tulumunu bulmuş üstelik de aşağı indiğinde yaklaştığı köyün şebekesinden Salim Abi’yi arayarak 16:00 da bizi bıraktığı yerden almasını rica etmişti. Herşey yolundaydı. Yanımıza su almadığımızdan çok susamıştık. Geç kalma derdi ortadan kalktığından belde durup kar erittik ve çay yaptık. Biraz sıvı aldıktan sonra iniş için hazırdık. Önde Sercan, sonra Eren en sonda da ben belin kornişinden geri geri inmeye başladık. Biraz ileride batonlarla bir saat kadar yürüyüp Parmakkaya’nın yanında kısa bir mola verdik ve fazla geleceğini düşündüğümüz gereksiz giysi katmanlarını çıkarıp çantaya koyduk ve yürüyüşe devam ettik. İleride kar yeterince alçalınca tozlukları da çıkardık. Aşağı yukarı 1.5 saatte Direktaş Vadisi’nden çıkmış ve Emli Ormanı’na girmiştik. Salim Abi’nin bizi alacağı yere vardık, biraz dinlendik. Suyumuz yoktu. Salim Abi yine Hızır gibi yetişti: yanında içme suyu da getirmişti. Bundan sonrası bir Aladağlar klasiği: çantaları traktöre yükledik ve ormanın bozuk yollarında traktörün çamurluğunda yol ayrımına vardık. Burada öğrendik ki saatler ileri alındığından minibüs 17:30da kalkıyormuş. Beklemeye devam ettik. 17:30’da kalkan minibüs dolu bir halde 17:50 civarında yol ayrımına geldi. Asıl kabus bundan sonra başladı. Son minibüs olduğundan dolu olmasına rağmen yolcu almaya devam etti sonlara doğru yolcular kapının dışında asılarak gidiyorlardı. Bir şekilde hemen Aydoğanlar’ın Niğde merkez – otogar aracına kalkmadan 5 dakika öncesinde yetiştik, hiçbirşey yiyemeden servise bindik, serviste yine oturamadan otogara geldik. Yiyebildiğimiz tek şey otogardaki büfeden bastırıp otobüste yediğimiz tostlardı. Karnımızı tam olarak doyurmamız saat 22:50’de otobüsün ilk mola yerine varmasıyla oldu.
Ertesi gün (Pazartesi) serviste İstanbul’un yanaşık bitişik evlerine ve trafiğine baktım, birden içim garip bir sıkıntıyla doldu. Servisle Yıldız, kulüp odası, Tonoz’da tostla yapılan kahvaltı, hemen ardından ıslak eşyaların havalandırılması ve Cuma günü bıraktığım gündelik boş yaşama dair olan eşyaların tekrar yüklenilerek mesai’ye gidilmesi…
Not: Otobüste tanıştığımız ve birden bire kanka oluverdiğimiz Kürşat adlı arkadaşımıza hayırlı tezkereler diliyor ve bundan sonraki hayatında arkadaşlarını daha iyi seçmesini diliyoruz.